Hakların Yarışması

Davaya konu olan tek talebin birden fazla hukuki sebebe dayandırılması halinde hakların yarışması (hakların telâhuku) söz konusu olur. 10 min


36

Hakların Yarışması Kavramı

Hakların yarışması, davada talep sonucunun birden fazla hukuki sebebe dayanmasıdır. Davaya konu olan tek talebin birden fazla hukuki sebebe dayandırılması halinde hakların yarışması(hakların telahuku)söz konusu olur. Ayrı bir parantez açarak belirttiğimiz hakların telahuku kavramına sözlük anlamına bakacak olursak mütelâhik kelimesinin temeli Arapçadan gelen telâhuk sözcüğüne dayanmaktadır.“Telâhuk” anlam olarak yarışma, birbirine katılma, birbiri arkasından gelip birleşme şeklindedir. Ancak telâhuk sözcüğünün kullanımı, yerini yarışma kavramına bırakmış böylece hakların yarışması olarak kalıplaşmış bir kavram meydana gelmiştir. Doktrindeki bir diğer tanımda aynı alacaklının aynı borçluya karşı aynı konuda çözümlenecek konuya ulaşması için birden fazla hukuksal nedene dayandırarak istemde bulunmasına “hakların yarışması” denilmektedir. Değişik tanımlar ya da sözcükler kullanılsa da hakların yarışması kavramının anlamı ve içeriği değişmemektedir. 

Hakların yarışması kavramıyla yakından ilgili olan diğer konulara da yer verecek olursak öncelikle mütelâhik davayı ayrıca incelemek gerekir.

Mütelâhik Dava 

Mütelâhik davada tek bir talep sonucu ve bu sonuca dayanak olan birden fazla hukuki sebep vardır. Hukuki sebep, davadaki vakıaların hukuki nitelendirilmesini ifade eder. Bu hukuki nitelendirme daha çok hukuk kuralları ve kanun hükümleridir. Gösterilen hukuki sebeplerle talep sonucunun dayanağı belirtilmiş olur.“Hâkim birden fazla hukuki sebeple bağlı olmayıp davacının dayandığı vakıaya uygulanacak kanun hükmünü (hukuki sebebi) kendiliğinden (re’sen)  araştırıp bulmak ve uygulamakla yükümlüdür. Bu yüzden eksik gösterilmiş veya hiç gösterilmemiş hukuki sebeplerin bir önemi yoktur. Hâkim davacının daha çok lehine olan kanun hükmünü kendiliğinden (resen) gözetip uygulamalıdır”.Bahsi geçen konu mevzuatımızda çeşitli kanun hükümlerinde de belirtilmiştir.

Hukuk Muhakemeleri Kanunu Madde 33 – “Hâkim, Türk hukukunu resen uygular”.

Türk Borçlar Kanunu Madde 60- “Bir kişinin sorumluluğu, birden çok sebebe dayandırılabiliyorsa hâkim, zarar gören aksini istemiş olmadıkça veya kanunda aksi öngörülmedikçe, zarar görene en iyi giderim imkânı sağlayan sorumluluk sebebine göre karar verir”.

Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 33. maddesi davanın kabulünde ve birden fazla hukuki sebebi olup bunları araştırıp uygulamakla yukarıda da bahsettiğimiz üzere hâkime bir ödev yüklemektedir. Taraflardan biri her iki hukuki sebebe dayansa da hâkimin bu sebeplere bağlılığı bulunmamakla birlikte kendiliğinden davaya konu olan vakaları ve talep sonuçlarını hukuka uygun bir şekilde gözeterek uygulamakla yükümlüdür. 

Bunun için hâkim hangi durumlarda hakların yarıştığını bilmeli, durumun özelliklerini belirtmeli ve benimsemelidir.

“Hakların yarışması kavramı maddi hukuk açısından ve mütelâhik dava açısından iki şekilde tanımlanabilir. İlk tanım, somut olaya göre alacaklı-borçlu, zarar gören-zarar veren gibi konumlarda olan aynı kişiler arasındaki aynı olayda, aynı sonucu elde etmek için birden fazla hakkın bulunmasıdır”. Mütelâhik dava açısından ise tek bir talep sonucunun dayanağını birden fazla hukuki sebep gösterilmesidir.

Yasaların Yarışması

Kanun hükümlerinin yarışması bir yasa hükmü diğerini dışlayarak, geride kalan kuralın uygulanmasıdır. “İki hükmün arasında özel-genel ilişkisi nedeniyle birinin uygulanmaması incelenirse; öncelikle “lex specialis derogat legi lex generalis” olarak bilinen “özel hükümgenel hükmü bertaraf eder ilkesi” ile karşılaşılır”.

Sonuç olarak yasaların yarışması ile hakların yarışmasındaki fark ise kanun hükümlerinin yarışmasında aynı konu hakkında aralarında özel-genel ilişkisi bulunan birden fazla hükümden birinin uygulamasını engellemesi halinde kurallardan sadece birine dayanılması, birinin uygulanması söz konusudur. Ancak hakların yarışmasında iki hüküm birbiri için özel-genel niteliğinde olmayıp yan yana var olmaktadır. Bu nedenle iki hükme de dayanabilmek mümkün olup, iki hükmün de uygulanması mahkemeden talep edilebilmektedir. Birbirini engelleyen iki hüküm yoktur. Çünkü bu hükümler yan yanadır.

Bir örnekle daha iyi açıklayıp somutlaştıracak olursak satılan bir malın ayıplı olması halinde, alıcı sözleşmeden dönme hakkını (TBK m. 227/1) kullanabileceği gibi saikte esaslı yanılma (TBK m. 32) hükmüne göre de sözleşmenin feshi yoluna gidebilir.

Bu durum hakların yarışması konusuna tipik bir örnek oluşturabilir.Yasaların yarışması konusuna bir örnek verirsek 6098 sayılı  Türk Borçlar Kanunu genel bir kanun olarak her türlü kira ilişkilerini taşınır ve taşınmazlar açısından düzenlediği halde, özel bir kanun olan 6570 sayılı Gayrimenkul Kiraları Hakkında Kanun ise kira ilişkisini gayrimenkuller açısından düzenlemektedir.

 6769 sayılı Sınaî Mülkiyet Kanunu başta marka olmak üzere fikri sınaî hakların kapsamına giren tüm konuları (marka-patent-tasarım gibi)kapsayangenel bir kanun olmakla birlikte556 sayılı Markların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname markanın markanın korunması, tescili, marka sahibinin hakları, marka hakkının tecavüzü halinde başvurulan yolları düzenleyen özel bir kanundur. Bu tarz örnekleri arttırmak mümkündür.

Seçimlik Dava

Seçimlik davalar ancak seçimlik borçlarda söz konusu olabilir. Seçimlik borç ise kanunda geçtiği tanıma göre hukuki ilişkinin mahiyetinden aksi anlaşılmadıkça, edimlerden birinin seçiminin borçluya ait olmasıdır. (TBK m.87) Bunun için birden fazla borcun konusu (edimi) olmalı ve bunların herhangi birinin ifası borcu sona erdirmelidir. Bu şekilde seçimlik borçtan bahsedilir. Tabi buradaki seçim hakkı sadece borçlu veya alacaklıya ait olmalıdır.

Seçimlik davaya bakacak olursak seçim hakkı borçluya (veya üçüncü kişiye) bırakılmış olduğu durumlarda söz konusudur. Seçim hakkı bırakılmış borçlu veya üçüncü kişi bu hakkını kullanmaması kaçınması halinde, alacaklı seçimlik dava açabilir. (HMK m. 112/1) Alacaklı davada seçimlik (alternatif) olarak talepte bulunmalıdır. Yoksa borç konusu edimlerden biri için dava açmasında bir hukuki yarar yoktur. Seçim hakkı zaten alacaklıda ise seçimlik dava açılmaz.

Hakların yarışması konusuyla ilgisine yahut aralarındaki farka daha iyi bakacak olursak seçimlik dava bahsettiğimiz üzere seçimlik borçlarda (birden fazla borç konusu olan şeyler) ve seçim hakkı borçluda olup borçlunun o hakkını kullanmamak üzere alacaklının açtığı bir davadır. Alacaklının talebi birden fazla borç konusundan oluşan seçimlik bir taleptir. Seçimlik hakkını kullanmaktan kaçınan borçludan seçimlik taleplerinin birinin ifasını talep eder. Mütelâhik dava ise davacının ya da davalının tek bir talebin birden fazla hukuki sebebe dayandırılmasıdır. Seçimlik dava için tarafların aralarında bir borç ilişkisi olmalı, bir taraf borçlu konumunda iken diğer taraf alacaklı olmalı ve borçlunun seçim yapabileceği birden fazla borç konusu (edim) olmalıdır.Bizim konumuz olan (hakların yarışması) mütelâhik dava da ise aynı borçlu alacaklı ya da tarafların sıfatları fark etmeksizin tek bir talep sonucu olup bunları birden fazla hukuki sebebe dayandırabilmesidir.

Terditli (Kademeli) Dava

Terditli davada davacının iki ayrı talebi vardır; ancak bunlar arasında aslilik-ferilik ilişkisi bulunmaktadır. Yani taleplerini terditli(kademeli)olarak yapar.Davacı,ilk önce asli talebinin hakkında karar verilmesini ister;bu talep reddedilmesi halinde diğer talebini öne sürer.Birden fazla talebi aynı dava dilekçesinde ileri sürebilir. Talepler arasında mutlaka bir bağlantı olmalıdır. (HMK m. 111) Her iki talebin de hukuki veya ekonomik yönden aynı veya benzer amaca yönelmiş olmalıdır.

Mahkeme, davacının asıl talebini esastan reddine karar vermedikçe, fer’i talebini inceleyemez ve hükme bağlayamaz. (HMK m. 111/2) Dayanılan taleplerin dayandığı vakıalar aynı olabilir. Yalnız bu taleplerin hukuki sebebi değişiktir. Örnek verirsek “Bir vasiyetnamenin şekil (MK m. 535) bakımından geçersiz olduğundan iptaline, mümkün olmadığı takdirde ölüme bağlı tasarrufun miras hisseleri oranında tenkisine (MK m. 560) karar verilmesi davası, terditli davadır”. Taleplerin dayandığı vakıaların değişik olmasında hem vakıalar hem de hukuki sebepler değişiktir. Örnek verirsek “Davacı, ölüme bağlı bir tasarrufun iptalini (MK m. 557-559) istemekte, iptal sebepleri yerinde görülmezse bu ölüme bağlı tasarrufla yapılan kazandırmanın tenkisini (MK m. 560) istemektedir”.

Mütelâhik davayla olan farkını anlatılanlardan çıkaracağımız üzere terditli dava da birden fazla aralarında aslilik-ferilik ilişkisi olan ve aralarında bir bağlantı olan talepler olup dolayısıyla dayanılan hukuki sebepleri değişiktir. Mütelâhik dava da ise bu şekilde birden fazla talep olmayıp tek bir talep sonucunun birden fazla hukuki sebebe dayandırılmasıdır. Terditli dava da birden fazla talep ve hukuki sebep vardır.Fakat mütelâhik dava da sadece birden fazla hukuki sebep vardır.

 

 

Yarışan Haklar

1- Sözleşmeden Doğan Hakla Haksız Fiilden Doğan Hakların Yarışması:

 “Zarar meydana gelen olayda hem sözleşmeden doğan hem haksız eylemden doğan sorumluluğun koşullarını içerebilir. Davacı hem sözleşmeden hem de haksız fiile dayanabileceğinden buradan doğan haklarda yarışma söz konusu olur”. Fakat bu yarışma için sözleşmeden doğan hakla haksız fiilden doğan hakkın yarışma içinde olmasıdır.Zarar verme ile sözleşme arasında bir bağlantı olmalıdır. “Örneğin bir ustanın tamir için gittiği evde hırsızlık yapması halinde bu hırsızlık fiilinin tamir ilişkisi ile (eser sözleşmesi) aralarında bir bağlantı yoktur”.

Haksız fiil sözleşme dışında bir sorumluluktur. Bu sözleşme dışı sorumluluk ile sözleşme sorumluluğu aynı anda bütünsel olarak gerçekleşmelidir. Bunu daha iyi örneklerle açıklarsak;  hekim ile hasta arasında olan ilişkiden doğan sorumluluk halleridir.  Hastada meydana gelen bütünsel zarar ya da ölüm halinde doktor ile hasta arasında olan sözleşmenin ihlali anlamına gelirken aynı anda haksız fiil kapsamında değerlendirilebilir. Kiracının kiralananı iyi korunmasından hem aralarındaki kira sözleşmesinden doğan sorumluluk hem de haksız fiil hükümleri yarışır. Bu tarz örnekleri çoğaltmak mümkündür çünkü uygulamada bu tarz örneklere oldukça sık rastlanmaktadır.

Bahsi geçen haklardan hak sahibinin hangisine dayanacağına ilişkin doktrinde çeşitli görüşler vardır.

Öncelikle hak sahibi hem sözleşmeye hem de haksız fiile dayanarak çifte tazminat isteyemez. Belirtmek gerekir ki sözleşme sorumluluğuyla ilgili kurallar sözleşme dışı (haksız fiil) ile ilgili düzenleyen kurallara göre daha özeldir. Daha öncede belirttiğimiz gibi “özel hüküm genel hükmü bertaraf eder” ilkesi gereği sözleşme sorumluluğuyla ilgili hükümleri uygulamak zarar görenin lehinedir.

2- Sebepsiz Zenginleşmeden Doğan Sorumluluk ile Sözleşmeden Doğan Sorumluluğun Yarışması:

 “Sözleşmeden doğan bir borcun ödenmemesi nedeniyle borçlu aleyhine bu sözleşmeye dayanarak açılan bir dava ile haksız zenginleşmeden doğan bir dava yarışamazlar ve birbiri ile bağdaşamazlar”.

3- Sebepsiz Zenginleşmeden Doğan Sorumluluk ile Haksız Fiilden Doğan Sorumluluğun Yarışması:

 “Haksız fiilden doğan sorumluluk hükümleri ile sebepsiz zenginleşmeden doğan sorumluluk hükümleri yarışır. Örnekle açıklarsak (A)’nın bir şeyini (B) haksız olarak tüketirse veya satar ya da devrederse (A) haksız fiil nedeniyle aleyhine tazminat davası açabileceği gibi sebepsiz zenginleşmeye dayanarak da dava açabilir”.

4- Sözleşmeden Doğan Sorumluluk ile Aynı Hakkın Yarışması:

“Aynı istemle sözleşmeden doğan kişisel istemler (alacaklar) yarışabilir. Örnek olarak kiraya veren aynı zamanda malik ise MK m. 683’e dayanarak istihkak davası açılabileceği, TBK m. 334’e dayanarak kiralananın iadesini isteyebilir. Alacak hakkı ile rehin hakkı da yarışabilir”.

5- Kişisel İstemlerin Yarışması:

“Bir kişinin diğer başka bir kişiye yönelik kişisel istemleri aralarında yarışabilir.Bir kişinin  sattığı bir şeyi alıcıya vasiyet etmesi durumunda satımdan doğan haklarla vasiyetnameden doğan istemler yarışır”.

6- Yenilik Doğuran Hakların Yarışması:

“Yenilik doğuran haklar aynı sonuca yönelik ise aralarında yarışma olur. MK m. 161 ve devamında onu izleyen maddelerden herhangi birine dayanılarak dava açılabilir. (MK m. 164 ve m. 166 maddeleri hariç) Bu iki madde ile birlikte dava açılamaz. Fakat zinaya dayanarak (MK m. 161) boşanma davası açılabileceği gibi şiddetli geçimsizliğe (MK m. 166) dayanarak boşanma davası açılabilir”.

Bu şekilde bahsettiğimiz haklara baktığımızda hepsi birbirinden bağımsızdır.Hak sahibi bu haklardan dilediğini seçebilir ve ona dayanarak davasını açabilir. Hangi hakka dayandığısomut olayın özelliklerine göre daha iyi anlaşılır. Anlaşılmasa bile (hak sahibinin hukuki sebepte belirttiği kanun hükümleri eksik ya da yoksa) yukarıda da bahsi geçmek üzere hâkimin hak sahibinin hangi hakka dayandığını somut olaya göre hangi yasa hükmünü uygulayacağını belirleme gibi bir ödevi vardır. (HMK m. 33) Hâkim somut olaya göre hangi hakkın, hangi kanun hükmünü hak sahibinin daha çok lehine olacak şekilde ve hukuka uygun bir şekilde uygulayıp saptar.

Konuyu Yargıtay kararlarından örneklerle toparlayacak olursak;

Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin E. 2013/8243, K. 2013/12094 kararında “Malikin satış vaadi sözleşmesine konu yaptığı taşınmazla ilgili olarak sonradan bir başka kişiye satış vaadinde bulunması mümkündür. Böyle durumlarda şahsi hakların yarışması söz konusudur. Kural olarak da sözleşme geçersiz olmadıkça veya feshedilmedikçe yarışan şahsi haklarda kadimlik ilkesi geçerli olduğundan önceki tarihli olanına değer tanınır”.

“Yine hastanede tedavi esnasında hastanın zarar görmesi halinde hasta ister haksız fiil isterse de akdi sorumluluk hükümlerine göre davasını açabilir”.
“İş Hukukunda da bayan işçi evlenme nedeni ile iş akdini sona erdirebileceği gibi varsa işverenin maaşlarını ödememesi hali de aynı şekilde işçiye iş akdini haklı fesih imkânı tanır. İşçi burada seçimlik hakka sahiptir. Daha kolay olan evlenmeye dayalı olarak davasını açması ispat yükü vs gibi gerekçelerle daha lehinedir”.

Yargıtay 10. Hukuk Dairesi E. 2015/8953, K. 2015/8072, T. 28.04.2015 tarihli kararında “Uyuşmazlık, murisin vefatından sonra çekilen yaşlılık aylığının yersiz olarak ödendiğinden bahisle istirdadı istemi için yapılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkin olup davanın, somut olayın özelliğine göre sebepsiz zenginleşme ya da haksız fiilden kaynaklandığı kabul edilebilir. Bu hukuki sebeplerden herhangi birine dayanılması imkân dâhilinde olup, bu durumda hakların yarışmasından (telâhukundan) bahsedilir”.   

Özetleyecek olursak “hakların yarışması(telâhuku) kavramında usuli anlamda tek talep bulunmaktadır. Bu taleplerin dayanağı olan birden fazla hukuki sebep bulunması bu sebeplerin hâkim tarafından incelenebilmesi için bu sebeplerin aynı mahkemenin görev alanına girmesi gerekir”. Birden fazla hukuki sebebe dayanan davada hâkim somut olayın özelliklerine göre hangi kanun hükmünü davaya uygulayacağını tarafların talebi olmadan (re’sen) gözetir. Hak sahibi yarışan haklarını dilediği gibi seçebilir ve iddia ve savunmasında istemde bulunabilir. Bu yönüyle mütelâhik dava diğer dava türlerinden ayrılır. Yukarıda da  mütelâhik davaya benzer olan davaları ayrıca inceleyip aralarındaki benzer ve farklı yönleri ortaya koyup mütelâhik davanın diğer davalardan ayıran kısımlarını belirtmiş olduk. Yarışan hakların çeşitlerinden en sık uygulamada karşılaşacağımız sözleşmeden doğan haklar ile haksız fiilden doğan hakların yarışmasını örneklerle ayrıca belirttik.

Kaynakça

  • https://tevratduran.com (Yargıtay Kararları)
  • YILMAZ BÜTÜN Derya Gülsüm, “Mütelâhik(Hakların Yarıştığı)Dava”, Ankara,2017.
  • KARACABEY Ömer Faruk, “Hakların Yarışması”,Ankara Barosu Dergisi 1980,Sayı 6,s.666.

[zombify_post]


Beğendiniz mi? Arkadaşlarınızla Paylaşın!

36

0 Yorum

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.