Dijital Hizmet Vergisi Nedir?

1 Mart 2020 itibariyle ülkemizde yürürlüğe giren dijital hizmet vergisini hukuki açıdan inceledik.6 min


39

Vergi Nedir?

Vergi, en basit tabirle vatandaş ve devlet arasındaki borç ilişkisini ifade eder.Bu borç ilişkisinde vatandaş daima borçlu, devlet ise daima alacaklıdır. Borcun kaynakları Borçlar Hukukunda sözleşmeler, haksız fiil, sebepsiz zenginleşme olarak gösterilirken; söz konusu vergiler olduğunda borç ilişkisinin kaynağı devletin egemenlik hakkıdır. Vergilendirmenin işlevi, birtakım kamusal ihtiyaçların giderilmesi için devlete fon sağlamaktır. Bu sebeple yurttaşların vergi ödeme yükümlülüğü emredici niteliktedir ve bunun yasal dayanağı en üstün norm olan Anayasa’da da görülebilir.

Anayasa m. 73: “Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, mali gücüne göre, vergi ödemekle yükümlüdür. Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı, maliye politikasının sosyal amacıdır. Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır. Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerin muaflık, istisnalar ve indirimleriyle oranlarına ilişkin hükümlerinde kanunun belirttiği yukarı ve aşağı sınırlar içinde değişiklik yapmak yetkisi Cumhurbaşkanına’na verilebilir.’’

Görüldüğü gibi, vergilerin belirlenmesinde kanunilik ilkesi benimsenmiş, vergilerin ve benzeri mali yükümlülüklerin ancak kanunla konulabileceği, değiştirilebileceği, kaldırılabileceği Anayasa’da güvence altına alınmıştır. Kanun’un belirttiği sınırlar içerisinde kalarak vergi oranlarında değişiklikler yapma, indirim ve muafiyet tanıma yetkisi ise cumhurbaşkanına verilmiştir. Vergilendirme yetkisi yasama organına aittir ve kendisine çizilen çerçeve içerisinde yürütme organı da bu yetkinin doğal sonucu olan yasaları uygulama yetkisini haizdir.

Dijitalleşen Ekonomi

Yüksek teknoloji ihraç edebilen ülkelerin ekonomilerini güçlendirdikleri ve refah seviyesini arttırdıkları günümüz dünyasında dijitalleşme, endüstrileşmeden çok daha hızlı bir şekilde ve neredeyse tüm gezegendeki insanları gerçek zamanlı etkileyerek gelişmiştir. Yapılan araştırmalara göre düşük gelirli ülkelerde yaşayan insanların %60’ından fazlası cep telefonlarına sahiptir. Yakın zamanda yaşadığımız pandemi krizinde ise dijital dönüşümünü tamamlayan şirketlerin süreçten en az hasarla ayrıldıkları görülmüştür. Karbon iş gücünün yerini dijital iş gücünün aldığı günümüz dünyasında özellikle koronavirüsten sonraki yeni dünya düzeninde 5G teknolojisinin, yapay zekanın ve nesnelerin internetinin hız sorununu da çözeceği, veri akışının çok hızlı bir şekilde gerçekleşeceği ve mobilitenin iş dünyasında başarı için tek anahtar olacağı açıkken şirketler de e-ticarete yatırım yapmaktan çekinmemektedir. Günümüz rekabet dünyasında hem global hem de lokal işletmelerin hedefi dijital ekonomiye yatırım yapmak ve bu şekilde sürdürülebilirliği sağlamaktır.

OECD raporlarına göre elektronik ticaret, dijital reklamcılık, sanal para vb. dijital ekonomiyi oluşturan uygulamalar ülkelerin vergi sistemlerinde çeşitli aşınmalara neden olabilmektedir. OECD, dijital ekonominin küresel ekonomideki payının gün geçtikçe artacağını, dijital ekonomiyi geleneksel ekonomiden ayrı düşünmemek gerektiğini ve dijital ekonomiden doğabilecek kayıpların önüne geçilmesi için ülkeleri uyarmıştır. Bu bağlamda Avrupa Birliği ülkelerinde dijital hizmet vergisine yönelik çeşitli çalışmalar yapılmıştır. Ülkemizde ise 1 Mart 2020 tarihinde 7194 sayılı Kanun ile dijital hizmet vergisi yürürlüğe girmiştir.

Dijital Hizmet Vergisi Nedir?

Dijital hizmet vergisi küresel çapta uygulanan bir vergilendirme türü olup daha eşitlikçi, adaletli bir ekosistem yaratmayı hedeflemektedir. Verilere göre Google, Facebook, Apple, Twitter, LinkedIn ve Netflix gibi kurumlar bu düzenlemeden önce devletlere yaklaşık 100-200 milyar dolar vergi kaybı yaşatmaktaydı. Türkiye’den de milyarlarca liralık gelir elde eden bu şirketler vergiyi İngiltere, İrlanda ve ABD’de ödemekteydi. Bu durumun yarattığı adaletsiz sonuçların önüne geçmek için OECD’nin çalışmalarının da ışığında birçok devlet dijital hizmet vergisini yasal mevzuatına dahil etti. Özellikle bundan 4 yıl önce Fransa’da Google’a kesilen vergi cezası, Avrupa Birliği Komisyonu’nun Apple’a verdiği 13 milyar Euro vergi cezası, ABD Gelir İdaresi’nde ve Avrupa’da Facebook adına açılan davalar ve soruşturmalar başta Fransa ve Türkiye olmak üzere Belçika, Slovenya, Çekya, Macaristan ve İspanya gibi pek çok ülkenin de dijital hizmet vergilendirmesi konusunda yasal düzenleme yapmasına zemin hazırladı.

Kimler Bu Vergiye Tabi?

7194 sayılı Kanun’a göre; dijital ortamda sunulan her türlü reklam hizmeti, sesli ve görsel içeriklerin dijital ortamda satılması, kullanıcıların birbirleriyle iletişime geçebilecekleri dijital ortamların sağlanması dijital hizmet olarak sayılıyor ve dijital hizmet sağlayıcıları da bu verginin süjesi haline geliyor. Fakat her dijital hizmet sağlayıcısı bu vergiye tabi değil. İlgili Kanun’un 4. maddesine göre Türkiye’de elde edilen hasılatı 20 milyon Türk lirasından veya dünya genelinde elde edilen hasılatı 750 milyon avrodan az olan şirketler bu vergiden muaf tutuluyor. Vergi ödemekle yükümlü dijital hizmet sağlayıcılarının ödeyeceği vergi oranı ise dijital hizmetlerden elde edilen hasılatın %7,5’u olarak belirlenmiş ancak cumhurbaşkanının bu oranı iki katına kadar artırma (%15) ve %1’e indirme yetkisi bulunuyor. Kurumların vergi yükümlülüğünü yerine getirmemesi halinde ise sunulan dijital hizmete erişimin engellenmesi gibi yaptırımlar söz konusu olabiliyor.

Dijital Hizmet Vergisi Bir Gelir Vergisi mi?

Türk vergi sisteminde vergiler kaynağına göre gelir vergisi ve harcama vergisi olarak sınıflandırılabilir. Gelir Vergisi Kanunu’nun 1. maddesine göre gerçek kişilerin gelirleri gelir vergisine tabidir. Aynı Kanun’un 2. maddesinde ise gelire giren kazançlar sayılmıştır. Bunlar; ticari kazançlar, zirai kazançlar, ücretler, serbest meslek kazançları, gayrimenkul sermaye iratları, menkul sermaye iratları ve diğer kazançlardır. Harcama üzerinden alınan vergiler ise KDV, ÖTV, gümrük vergisi, damga vergisi ve servet üzerinden alınan vergiler olarak sayılabilir.

Dijital hizmet vergisinin hukuki niteliği itibariyle gelir vergisi mi yoksa harcama üzerinden alınacak bir vergi mi olduğu doktrinde tartışmalıdır. Türkiye’nin de tarafı olduğu Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşması ile vergi konusu gelir birden fazla ülkede vergilendirmeye tabi ise kişinin hem gelir kazandığı ülkede hem de ikamet ettiği ülkede ayrı ayrı vergi ödemesinin önüne geçilmek amaçlanmıştır. Örneğin Almanya’da yaşayan bir Türk vatandaşının Türkiye’de sahip olduğu gayrimenkulden elde ettiği kira gelirini vergilendirme hakkı öncelikle Türkiye’ye aittir. Türkiye’de bu gelir üzerinden ödenen vergi adı geçenin başkaca bir geliri olmadığı müddetçe nihai vergi olup, Almanya’da ayrıca vergiye tabi olmayacaktır. Dijital hizmet vergisinde ise dijital gelirin hangi ülkede elde edildiği tartışmalıdır. Dijital iş yeri diye bir kavram henüz mevzuatta yer almamaktadır. Dolayısıyla Türkiye’de dijital hizmet vergisi bir gider vergisi olarak kurgulanmıştır.

Bu vergilerin mükellefleri; belirttiğimiz gibi ilk grupta Google, Facebook, Instagram gibi kullanıcıların verilerini alarak onlara ilgi alanlarına göre reklamcılık hizmeti sunan platformlar, ikinci grupta Spotify, Apple Music, Youtube Music çevrimiçi içerik satan uygulamalar, üçüncü grupta ise dijital ortamda mal ve hizmet satışı yapan e-ticaret siteleridir. Ülkemizde özellikle üçüncü gruba dahil olan yani internet üzerinden mal ve hizmet satışı yapan pek çok e-ticaret platformu vardır ve bunların Google, Instagram, Spotify gibi büyük teknoloji firmalarıyla aynı oranda vergiye tabi tutulması ilk bakışta adaletsiz gibi gözükmektedir. Diğer OECD ülkeleriyle kıyasladığımızda oradaki dijital hizmet vergisi oranları %3-%4 bandındayken Türkiye’de bu oranın %7,5 olması oldukça yüksek kabul edilmektedir. Fakat cumhurbaşkanına tanınan vergi oranlarını düşürme ve arttırma yetkisi, yerli firmalar için bir avantaj olarak da kullanılabilir. Ayrıca dijital hizmet vergisi, merkezi yurt dışında bulunan dijital hizmet sağlayıcıları için vergi düzenlemesi getirerek yerli ve yabancı şirketler için daha eşitlikçi ve adil bir rekabet ortamı vaat etmektedir.

Günümüz gelişen teknolojisinde ve özellikle koronavirüsten sonraki süreçte tüketicilerin e-ticaret siteleri üzerinden alışveriş yapma eğilimleri artmaktadır. Sosyal temasa girmek istemeyen insanların sosyalleşme ihtiyaçlarını dijital dünyada gidermek istemesi son derece olağandır. Hasılatını bu şekilde arttıran ve dijital hizmet vergisinin mükellefi haline gelen şirketlerin sattığı ürünlerde dijital hizmet vergisinin kullanıcılara bir fiyat güncellemesi olarak yansıtıp yansıtmayacağı ise hala bir soru işaretidir.

Kaynakça

[zombify_post]


Beğendiniz mi? Arkadaşlarınızla Paylaşın!

39

0 Yorum

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.